13 Ağustos 2013 Salı

KISACA

Evrenin en karmaşık yaratığı insanoğlu...

Var oldu, var edildi. Fazla rahat gözüne battı, ilk günahını işleyerek dünyanın yolunu tuttu. Çoğaldı, önüne geçilemeyecek bir biçimde hızla çoğaldı. Bazen, Tanrı insanoğlunun hızlı artışından rahatsız olmuş olmalı ki, hastalıklar gönderip insanoğlunun sayısını azalttı. Çünkü biliyordu; "insanoğlu en tehlikeli yaratıktır." İnsanoğlu vazgeçmedi, evrimleşti, icat etti, keşfetti. Geliştikçe gelişti her probleme bir çözüm bulmayı öğrendi. Öldürmeyi zaten çok önceden öğrenmişti. Sevmeyi, aşık olmayı da öğrendi. Ama dedik ya, karmaşık yaratık bizim insanoğlu. Nasıl oluyordu da hem sevmeyi, hem nefret etmeyi aynı bedende taşıyabiliyordu? İronilerin gelişigüzel ortalığa saçıldığı insanoğlu bedeni o kadar devasa bir ironi okyanusuydu ki; tapmayı bildiği gibi, inkar etmeyi de bildi tarih boyunca...

Peki, hiç insanoğlunun en baş belası ironisi nedir diye merak ettiniz mi? Bazılarınızın başınızı sallayarak onayladığınızı biliyorum. Belki bazılarınız doğru cevabı söyledi bile. Evet üzerine başka söz söylenemeyecek insanlığın en büyük ironisi: "AŞK"tır. İnsanoğlunun sevmek, aşık olmak duygusunu bildiğini söylemiştik. Var oluşunun ilk saniyesi hatta ilk salisesinden beri bilir bu duyguyu sevgili insanoğlu. Adem'in Havva'ya aşık olmadığını söyleyebilir miyiz? Dikkat edin! Şehvet duygularından değil, aşktan bahsediyoruz...

İnsanoğlunun var oluşunun, var edilişinin ilk anından bu yana aşk; başlı başına bir ironi olagelmiştir. Bazen sevindirmiş, bazen hüzünlenmiştir. Bazen göklere yüceltmiş, bazen baş aşağı beline kadar toprağa gömmüştür. Bazen terketmiş, bazen terkedilmiştir sevgili insancıklar. Bütün bu ironilerin amacı tektir: Mutluluk! Mutlu etmeyi, mutlu edilmeyi seven insan, mutluluğu aşkta aramıştır içgüdüsel olarak. Ancak, aşkta kaybedenler, kaybolanlar vardır. Onlar için Tanrı'nın gönderdiği bir hastalıktır aşk. Bazen aşktan kurtulmak kaçmak istersin, yapamazsın. Kapatma butonu yoktur aşkın, ha deyince silip atamazsın. Bazen yakalamak istersin aşkı, incitmeden bir kelebek gibi avuçlarına almak istersin. Yetişemeyeceğin kadar yükseklere uçarsa kelebek, başaramazsın. Her ikisinde de kalbinin paramparça olduğunu hisseder insan. İnanılmayacak büyük acılara merhaba demek zorunda kalır. Kartın birde diğer yüzünü çevirirsek, kelebeğini yakalayabilen insanoğulcukları vardır. Onlara gidin ve dünya yıkılacak deyin, bakın görün umurlarında değildir. Eğer, bu durumu umursayan istisnaizadeler varsa da, onlar aşklarını bu durumdan nasıl koruyabileceklerini düşüneceklerdir...

Hiçbiriniz bu hastalığa yakalanmadığınızı söyleyemezsiniz. Şu anda bile hafızanızda anılar, hayaller uçuşmaya başladı sevgili insanoğulcukları. Sevin onları. Kötü de olsa sevin. Onlar sizin mutluluğu arama yolunda attığınız adımların bıraktığı izlerdir. Bazılarınız ise mutlusunuz, evet evet sizler; kartın iyi yüzünü görenlere sesleniyorum. Mutluluğu bulduğunuza inanıyorsanız. Koşun peşinden, sakın bırakmayın. Sakın o sözü söylemeyin, bitti demeyin. Götürebildiğiniz yere kadar, adım atabildiğiniz yere kadar adımlayın. Ancak, adımlayacak dermanınız kalmadığında vazgeçin... 

Ve asla üzülmeyin. Sonuç ne olursa olsun bu hastalığın sizi üzmesine izin vermeyin. Arayın mutluluğu, arayın aşkı, inanın bana bulacaksınız. ;)