
“Yağmur başlayınca diner umuduyla bir saçağın altına sığındım, dinmeyeceğini anlayınca ıslanmayı göze alarak yola koyuldum. Neyse hanımın, bak merak edecek bir şey yok, sağsalim döndüm eve ama bir anca önce kurulanmazsam meraklanmanı gerektirecek bir soğuk algınlığım olacak.” diyerek gülümsedikten sonra gıcırdayan ahşap merdivenlerden yavaş yavaş yukarıya çıktı yaşlı adam. Münire Hanım yemek masasını çoktan hazırlamıştı, ancak eşi gelmeden asla yalnız oturmazdı masaya. Onun için bu, kendi kendine koyduğu bir kuraldı. Masaya son bir kez daha göz gezdirdi. Tabaklar, çatal kaşıklar, salata, tuz, karabiber... Her şeyin tam olduğu kanısına vardıktan sonra mutfağa gidip tarhana çorbasının altını yaktı. Elinde sıcak tencereyle geriye döndüğünde Selahattin Bey üstünü değiştirip aşağı inmişti, çok üşümüş olmalı ki masanın şömineye en yakın köşesine oturmuş çıtırdayan odunların sesini dinliyordu. Hayatta en haz aldığı seslerden biriydi bu. Evlerinde kalorifer olmasına rağmen, emekli yazı işleri müdürü Selahattin Bey şöminesini her gece yakmaktan vazgeçememişti. Servisi yaptıktan sonra otuzbeş yıllık hayat arkadaşının karşısına oturdu Münire Hanım.
“Bu zamana kadar acıkmadın mı hanımcığım? Yeseydin yemeğini.” “Atıştırdım ben bey.” diye gülümsedi yaşlı kadın. Kocası onun tek başına yemek yemeyeceğini bilirdi, yine de bilmezden gelip her defasında sorardı. Yıllardır iki eş arasında küçük bir oyun, bir sevgi gösterisi olmuştu bu durum.
Çorbalarından
henüz bir kaç yudum içmişlerdi. Dışarıda bir arabanın motor sesini, ardından
kapanan kapılarını duyduklarında merakla birbirlerine baktılar. Şehrin
gürültüsünden, havasından hoşlanmadıkları için evleri şehrin dışında yalnız bir
evdi. Bu vakitte saatte bir geçen halk otobüsünden başka bir vasıta uğramazdı
buralara. Kısa bir zaman sonra ahşap kapının ağır demir tokmağı üç defa vurdu.
Kim olabilirdi bu saatte? Yaşlı adam sandalyesini yavaşça geriye itip ayağa
kalktı, o kapıya doğru ağır adımlarla ilerlerken eşi meraklı gözlerle onu takip
ediyordu. Kapının açılmasıyla birlikte “Süpriz, biz geldik!” diye neşe dolu bir
ses yayıldı odaya. Melek hemen babasının kucağından dedesinin boynuna atladı. Münire Hanım torununun
sesiyle sanki yeninden doğmuş gibi kalktı masadan. Oğluna, gelinine, torununa
sıkı sıkı sarılarak betimledi mutluluğunu. Ahmet onların tek çocuklarıydı. Altı
yıl önce annesinin ve babasının da kendisi kadar sevdiği Zeliha ile evlenmişti.
Münire Hanım yeni servis açmak için mutfağa doğru yöneldiğinde, gelini çoktan
elinde tabaklarla geri dönüyordu mutfaktan.
“Melek çok görmek istedi sizi, bizde bir süpriz yapalım dedik.” dedi Ahmet masaya otururken, “Rahatsız etmedik ya?” Selahattin Bey kalın kaşlarını çatarak oğluna bakarken, “O kadar çok rahatsız olduk ki, bir an önce gitseniz diye bakıyoruz!” diye tatlı bir kinayede bulundu. Kısa bir sessizlikten sonra Selahattin Bey’in kahkahalarını takip eden gülüşmeler yayıldı masaya. Melek’in “Babaannemin yemeklerini çok özledim ben.” diyen sesi böldü gülüşmeleri. “Afiyet bal şeker olsun kızıma yemeklerim.”
“Melek çok görmek istedi sizi, bizde bir süpriz yapalım dedik.” dedi Ahmet masaya otururken, “Rahatsız etmedik ya?” Selahattin Bey kalın kaşlarını çatarak oğluna bakarken, “O kadar çok rahatsız olduk ki, bir an önce gitseniz diye bakıyoruz!” diye tatlı bir kinayede bulundu. Kısa bir sessizlikten sonra Selahattin Bey’in kahkahalarını takip eden gülüşmeler yayıldı masaya. Melek’in “Babaannemin yemeklerini çok özledim ben.” diyen sesi böldü gülüşmeleri. “Afiyet bal şeker olsun kızıma yemeklerim.”
Yemekten sonra Zeliha hemen sofrayı topladı. Yaşlı kadının tüm israrlarına
rağmen onu oturtup mutfağa gitti. Gelinlerinin bu davranışı çok hoşlarına
gidiyordu. Çünkü Münire Hanım da, Selahattin Bey de eskiden böyle görmüşlerdi.
Bu onların doğru ve münasip gördüğü bir davranış şekliydi. Melek dedesiyle
beraber yere oturmuş, kreşte öğrendiği oyunu öğretiyordu dedesine. Selahattin
Bey torununu görünce çocuk gibi olur, onunla oyunlar oynar, şarkılar söylerdi.
Bazen ikisi beraber şöminenin karşısına oturup masal okurlardı. Zeliha elinde
kahve tepsisiyle geri döndüğünde mutluluğun resmini gördü. Kocası
kayınvalidesinin omzuna başını koymuş, kızı ve kayınbabasının oyununu
izliyordu.
Birden odayı düşen yıldırımın maviliği kapladı, saliseler sonra müthiş bir gürültü ve Melek'in çığlığı ile irkildi Münire Hanım. Yakına düşen yıldırımın etkisinden olsa gerek elektirikler kesilmişti. Zifiri karanlıkta sallanan sandalyesinde ileri geri sallanıyordu yaşlı kadın. Torununun çığlığını, gelininin koluna sıkı sıkı sarılışını, önde oturan Selahattin Bey'in elini yüzüne kapatışını, direksiyon başındaki oğlunu ve kocaman kamyonun beş ay önceki gibi hızla üzerilerine gelişini her gece tekrar tekrar yaşıyordu.
Karanlıkta tek başına kalmıştı Münire Hanım!
Birden odayı düşen yıldırımın maviliği kapladı, saliseler sonra müthiş bir gürültü ve Melek'in çığlığı ile irkildi Münire Hanım. Yakına düşen yıldırımın etkisinden olsa gerek elektirikler kesilmişti. Zifiri karanlıkta sallanan sandalyesinde ileri geri sallanıyordu yaşlı kadın. Torununun çığlığını, gelininin koluna sıkı sıkı sarılışını, önde oturan Selahattin Bey'in elini yüzüne kapatışını, direksiyon başındaki oğlunu ve kocaman kamyonun beş ay önceki gibi hızla üzerilerine gelişini her gece tekrar tekrar yaşıyordu.
Karanlıkta tek başına kalmıştı Münire Hanım!